DEVAM: 9- AYAKLARI
TAMAMEN YIKAMANIN VACİP OLDUĞU BABI
28 - (242) حدثنا
عبدالرحمن بن
سلام الجمحي.
حدثنا الربيع
(يعني ابن
مسلم) عن محمد
(وهو ابن زياد)
عن أبي هريرة؛ أن النبي
صلى الله عليه
وسلم رأى رجلا
لم يغسل عقبيه
فقال "ويل
للأعقاب من النار".
[:-572-:] Bize Abdurrahman b. Sellam el-Cumahi tahdis etti. Bize Rabi -yani b.
Müslim- Muhammed -o İbn Ziyad'dır-'dan
tahdis etti. Onun Ebu Hureyre'den
rivayetine göre
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ayak ökçelerini yıkamamış bir adam görünce:
"Ateşten dolayı ayak ökçelerinin vay haline!" buyurdu.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 14371
29 - (242) حدثنا
قتيبة وأبو
بكر بن أبي
شيبة وأبو
كريب. قالوا:
حدثنا وكيع عن
شعبة، عن محمد
بن زياد، عن
أبي هريرة؛ أنه رأى
قوما يتوضؤون
من المطهرة.
فقال: أسبغوا
الوضوء. فإني
سمعت أبا
القاسم صلى
الله عليه
وسلم يقول "ويل
للعراقيب من
النار".
[:-573-:] Bize Kuteybe ile Ebu Bekr b. Ebi
Şeybe ve Ebu Küreyb rivayet ettiler. Dedilerki:
Bize Vekî', Şu'be'den o da
Muhammed b. Ziyad'dan, o da Ebu Hureyre'den naklen rivayet ettiki;
Ebu Hureyre mataradan
abdest alan bir cemaat görmüşde:
Abdest organlarınızı
iyice yıkayınız. Çünkü Ebu'l-Kasım (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i:
"Ökçe üstündeki sinirlerin vay haline" buyururken dinledim, dedi.
Diğer tahric: Buhari, 165 -uzunca-; Nesai, 110; Tuhfetu'I-Eşraf,
14381
DAVUDOĞLU AÇIKLAMA: Mithara, yahut mathara abdest alınan her nevi kabdır.
Mithara okunduğu takdirde bu kelime ismi alet; mathara okunursa ismi mekan olur. Ebul Kaasım Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) 'in
künyesi dir. Arakîb: Urkub'un cem'ıdır. Urkub ökçenin, üzerindeki kaim sinirdir.
30 - (242) حدثني
زهير بن حرب.
حدثنا جرير عن
سهيل، عن أبيه،
عن أبي هريرة؛
قال: قال رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
"ويل للأعقاب
من النار".
[:-574-:] Bana Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dediki): Bize
Cerir, Süheyl'den, o da babasından, o da Ebu Hureyre'den naklen rivayet etti. Ebu
Hureyre dedi ki: Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem):
''Ayak ökçelerinin
ateşten vay haline!" buyurdu.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir; Tuhfetu'I-Eşraf, 12602
DAVUDOĞLU ŞERHİ
AŞAĞIDA
NEVEVİ ŞERHİ (565-574 numaralı
hadisler): Bu başlıkta (569) "ateşten dolayı ayak ökçelerinin vay haline ... " (3/127) buyurulmaktadır.
Müslim (yüce Allah'ın rahmeti onaj'in
bu hadisi burada zikretmekten maksadı, ayakları yıkamanın vacip (farz) olduğuna
ve ayakları mesh etmenin yeterli olmadığına delil göstermektir.
Bu
mesele hakkında insanlar farklı görüşlere sahiptirler. Çeşitli dönemlerde ve
çeşitli bölgelerde fetvaya ehil olan fukahadan bir
topluluğun kan aatine göre, farz olan topuklarla
birlikte ayakları yıkamaktır. Onları mesh etmek yeterli değildir. Yıkamakla
birlikte de mesh ise vacip (farz) değildir. İcma
konusunda kendisine itibar olunan hiçbir kimseden bu hususta farklı herhangi
bir kanaat sabit olmamıştır.
Şia
ise, farz olan ayakların mesh edilmesidir, demişlerdir.
Muhammed
b. Cerir ile çağında Mutezile'nin başı olan Cubbaı (abdest alan) mesh etmek ile yıkamaktan birisini
yapmakta muhayyerdir, demişlerdir. Bazı zahiri mezhebi mensupları da meshi ve
yıkamayı birlikte yapmak icab eder, demişlerdir. Pek
büyük çoğunluğa muhalefet eden bu kimseler ise, delaleti açık olmayan delillere
sarılmışlardır. Ben bu meselenin kitap ve sünnetten delilleri ile bunların
tanıklarının muhaliflerin delil diye ileri sürdüklerine verilecek cevabı el-Mühezzeb Şerhinde oldukça güzel ve en geniş ibareler ile açıklamış
bulunmaktayım. Öyle ki bu husustaki kanaatimize muhalif olan bir kimsenin
birkaç bakımdan doğru bir şekilde cevabı verilmedik tek bir şüphesi dahi
kalmamaktadır. Burada maksadımız ise hadislerin metinlerini ve lafızlarını
delilleri ve muhaliflere verilecek cevapları geniş bir şekilde açıklama yoluna
gitmeden Şerh etmektir. Bu hususta söyleyeceğimiz en özlü ifade de şudur:
Çeşitli durumlarda ve pek çok nitelikte Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
abdest alışını anlatanların tamamı ayakların yıkandığını ittifakla
belirtmişlerdir.
':4yak
ökçelerinin ateşten vay haline" buyruğu ile Allah Resulü abdestsiz
kaldıklarından ötürü ökçeleri cehennem ateşiyle tehdit etmektedir. Eğer mesh
etmek yeterli olsaydı ökçelerini yıkamayan kimseleri asla tehdit etmezdi. Diğer
taraftan Amr b. Şuayb'ın
babasından, onun dedesinden sahih olarak rivayet ettiği hadise göre bir adam:
Ey Allah'ın Resulü, abdest nasıl alınır, diye sorunca, Allah Resulü su
getirilmesini istemiş ve ellerini üç defa yıkamışt!. .. Nihayet: Sonra da ayaklarını
üç defa yıkadı, dedi, arkasından:
"İşte
abdest almak böyle olur. Kim bundan fazlasını yapar ya da eksiltirse kötü
yapmış ve zulmetmiş olur" buyurdu. Bu, Ebu Davud ve başkalarının kendi sahih senetleriyle tahriç ettikleri sahih bir hadistir. Allah en iyi bilendir.
(565)
"Şeddad'ın azatlısı Salim'den" diğer
rivayette (566) "Şeddad b. el-Had' m azatlısı Ebu Abdullah" üçüncü (567) rivayette "el-Mehrl'nin azatlısı Salim" şeklindeki ibarelere
gelince, bütün bunlar onun nitelikleridir. O tek bir şahıstır. Adı da Şeddad b. el-Had'ın azatlısı
Salim, el-Mehri'nin azatlısı Salim, Salib BadCıs, Malik b. Evs b. el-Hadesan en-Nasri'nin azatlısı Salim, Salim Senban,
Salim el-Berrad, Basralıların azatlısı Salim, Salim Ebu Abdullah elMedinı, Salim b.
Abdullah, Şeddad b. el-Had'ın
azatlısı Ebu Ubeydullah'tır.
Evet, bütün bunlar onun kullanılan isimleridir. Ebu
Hatim dedi ki: Salim Müslümanların hayırlılarındandl.
Ata b. es-Saib dedi ki: Bana Salim el-Berrad tahdis etti ki, ben ona
kendimden daha çok güvenirdim.
(568)
"Bana Seleme b. Şebib tahdis
etti. .. İbn Şeddad'ın azatlısı Salim'den" Evet, asıl yazmalarda İbn Şeddad'ın azatlısı diye
kaydedilmiştir. Bunun yanlış olduğu doğrusunun ise az önce geçtiği gibi "ibn" Iafzının
hazfedilmesidir ama zahir olan bunun sahih olduğudur; çünkü Şeddad'ın
azat!ısı aynı zamanda oğlunun da azatlısı (mevlası) demektir. (3/129) Eğer gelen sahih rivayetin
tevili mümkün ise onu iptal etmek caiz değildir. Özellikle de hakkında (adı ile
ilgili) bu kadar türlü görüşlerin bulunduğu böyle bir kişi için bu böyledir.
Allah en iyi bilendir.
(567)
"Bize İkrime b. Ammar tahdis etti. .. Bize el-Mehri'nin azatlısı Salim tahdis
etti." Bu birbirinden rivayet nakleden tabiinden dört kişinin bir arada
bulunduğu bir isnadtır. Salim, Ebu
Seleme ve Yahya bilinen tabiin şahıslardır. İkrime b.
Ammar da aynı şekilde sahabi
olan Hirmas el-Bahill
(r.a.)'dan hadis dinlemiş tabiinden bir kimsedir. Ebu Davud'un Süneninde de ondan
hadis dinlemiş olduğu açıkça ifade edilmektedir.
"Bana
-yahut bize- tahdis etti." Bu da ihtiyatın en
güzel bir örneğidir. Biraz önce ve daha önceleri benzeri inceliklere dikkat
çekilmiş bulunmaktadır. Allah en iyi bilendir.
"Bana
Muhammed b. Hatim ve Ebu Ma'n
er-RakaŞı tahdis
etti." Ebu Ma'n'ın adı
Zeyd b. Yezid'dir, iman bölÜmünün baş taraflarında bunun açıklaması geçmiş idi.
(568)
"Ben Aişe ile birlikte idim." Sağlam ravilerin zaptettiği tahkik
edilmiş asıl yazmalarda "ene mea: ben
beraberdim" ile tespit edilmiştir. Pek çok asıl nüshada ve meşrık ve mağrib nüshalarının
birçoğunda ise "ubayiu Aişete:
Aişe'ye bey'at
ediyordum" şeklinde mübayaadan gelen bir lafız
olarak zikredilmiştir. Kadı İyaz der ki: Doğrusu
birincisidir, ikincisinin de açıklanabilir bir tarafı vardır.
(569)
"Hilal b. Yesaf, Ebu
Yahya'dan" "Yesaf" ye harfi fethalı ve
kesreli olarak ve bir de "İsaf" şeklinde olmak üzere üç türlü
telaffuz edilir. Metali' sahibi der ki: Muhaddisler bu ismi ye harfi kesreli (Yisaf) diye söylerler. Bazıları ise ye harfi fethalıdır (Yesaf) derler. çünkü Arap dilinde
başı kesreli ye olan el için kullanılan "Yisar
(sol el)" dışında bir kelime yoktur.
Derim
ki: Dilbilginleri nezdinde "İsaf" daha
meşhurdur. İbnu' s-Sikkit, İbn Kuteybe ve başkaları bunu
insanların değiştirip, yanlış telaffuz ettikleri (lahn)
lafızlar arasında zikretmişlerdir. Sonra (Metali' sahibi) dedi ki: Onun adı
Hilal b. İsaf'tır.
Ebu Yahya'ya gelince çoğunluk adının Misda'
olduğunu kabul ederler.
Yahya
b. Main ise: Adı Ziyad /i:.rec el-Muarkab
el-Ensari'dir demiştir. Allah en iyi bilendir.
(571)
"Bize Ebu Avane, Ebu Bişr'den tahdis
etti. O Yusuf b. Mahek'ten" Ebu
Avane'nin adının Vadda' b.
Abdullah olduğu daha önce geçmişti. Ebu Bişr'in adı ise Cafer b. Ebi Vahşiye'dir. Mahek ismi ise munsarıf değildir; çünkü Arapça olmayan (Acemi) özel bir
isimdir.
"ikindi
namazı vakti girmişti." Yani namaz kılma zamanı gelmişti.
(573)
"Mataradan abdest aldıklarını" ilim adamları der ki: Kendisi ile
taharet alınıp, temizlenilen her bir kaba matara (mithara)
denilir. Mithara ve mathara
meşhur iki söyleyiştir. Her ikisini de ibnu's-Sikklt zikretmiş olup, mithara
diyenler bunu ism-i alet, mathara
diyenler de bunu işin yapıldığı yer anlamında (ism-i mekan) kabul ederler demiştir.
''Ateşten
dolayı ökçeler üstündeki sinirlerin vay haline!" Burada geçen "er-arakib: ökçeler üstündeki sinirler" kelimesi "urkub" lafzının çoğuludur. Bu da ökçenin üzerindeki
sinire denir. "Veyl (vay haline)" ise onlar
helak oldu, hüsrana uğradı, demektir.
DAVUDOĞLU AÇIKLAMA: Müslim merhumun bu
rivayetleri bir araya toplamasından maksadı abdest alırken ayakları yıkamanın
farz olduğuna istidlaldir. Onlara mesh etmek caiz değildir. Bunu mest üzerine
meshle karıştırmamalıdır. Onun hükmü ileride gelecektir. Burada mevzu bahis
olan mes'ele çıplak ayak üzerine mesh meselesidir ki;
bu babta ulemanın ihtilaflarını az yukarıda gördük.
Tekrarına lüzum görülürse derizki: Birçok Fıkıh ve
Fetva uleması abdest alırken ayakların üzerine mesh etmenin caiz olmadığını;
ayakların topuklarla beraber yıkanmasının farz olduğunu söylemişlerdir. Onlara
göre; ayakları su ile yıkadıktan sonra üzerlerine birde mesh etmek vacib değildir. Bu hususta icma-i
ümmet vardır. Fazla tafsilat için alusî Tefsirine
müracaat edilebilir.
İmamiyye taifesine göre ayakları mesh etmek farzdır.
Fakat bu söz Kur'an'a mütevatir
sünnette ve icma-ı ümmete muhaliftir.
Mu'tezilenin reisi sayılan Cubbaî
ile Muhammed b. Çerir'e göre abdest alan kimse
ayaklarını yıkamakla mesh etmek arasında muhayyerdir.
Zahirîlerden
bazılarına göre; ayakları hem yıkamak hem mesh etmek farzdır. Ancak ehl-i sünnete muhalefet eden bu cemaatin hiç bir
delili-itirazdan salim kalmamıştır.